SERENAD / ZÜLFÜ LİVANELİ

Zülfü Livaneli' nin usta kaleminden çıkan, Seranad adlı kitabını, çok satan listelerin baş sıralarında görmüş, mutlaka okuyacağım kitaplar listeme eklemiştim. Kitap kurdu blog arkadaşlarımın tanıtım yazılarında, dost sohbetlerinde methini çok duymuştum. Herkesin çok özel, mutlaka okunmalı diye etiketlediği bu kitabı ancak şimdi okuma fırsatım oldu.
Sonbahara, özellikle de İstanbul' da yaşadığım sonbahar çok yakışan bir fon oldu bu kitap.
Livaneli' nin, düşünce gücünün değeri tartışma götürmez. Tarihsel olayları, bu kadar etkileyici bir dille anlatıp, onu hüzünlü bir aşk hikayesi ile süslemiş yazar. Kitapla ilgili araştırma yaparken çok hoş bir anlatım gözüme çarptı; "Tarihte demlenen aşkın romanı, Serenad.."
Kitabı elime alır almaz, yazarla, kitabın baş kişisi Maya Duran' la el ele, soluk soluğa bir yolculuğa çıktım. Çok kısa sürede okudum, aslında okumak değil yaşamak, hissetmek belki de en doğrusu film seyreder gibi seyrettim bu harika kitabı..Kitaptan çok etkilendiğimi de eklemeli ve kitabı edebiyat severlere mutlaka tavsiye ettiğimi söylemeliyim...

60 yıldır süren bir aşk hikâyesi... Yahudi soykırımı, Kırımlı Müslümanlardan oluşan Hitlerin Mavi Alay’ı ve 72 Yahudi ile batan Struma gemisi...
ABD’den gelen Alman asıllı profesörle İstanbul Üniversitesi’nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran’ın ilişkisi...
Okuru sımsıkı kavrayan “SERENAD”ın yazarı Zülfü Livaneli bu kez bir kadının ağzından yazıyor romanını... Zorlandın mı diye soruyorum:
“Bana çok kolay geldi ben diye anlatmak... O diye anlatsaydım daha zor olacaktı teknik olarak. Beni daha çok rahatlattı.”
3 yıldır üzerinde çalıştığı bu kitabı, 3 ay kapanarak yazmış.
Zülfü Livaneli “romanı yazmadan önce bütün romanı anlatabilecek durumdaydım. Yazarken zevk aldığım bir kitap oldu” diyor.
Serenad, ölümsüz bir aşkın romanı...
Zülfü Livaneli “Sevdalım Hayat” kitabının Almanya baskısı için Almanya’ya gidiyor.
Daveti Alman Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle düzenliyor.
Zülfü’ye, Almanya’ya sahte pasaportla girişini ve şu anki durumu hatırlatıyorum.
“Bunu hiç düşünmemiştim” diyerek anlatmaya başlıyor:
“Almanya’ya sahte pasaportla girmiş, parasız pulsuz yorgun bir genç oralarda tutunmaya çalışıyor. Şimdi o günleri anlattığım kitabı Alman Dışişleri Bakanı sunuyor. Konuşmamda bunu anlatayım, güzel bir yardımda bulundun.”
Zülfü Livaneli 30 dile çevrilmiş kitaplarıyla ve müziğiyle dünyaya açılmış büyük bir sanat adamı...
Sanatçı, yazar Zülfü Livaneli, “Serenad” adlı son romanında dokunaklı bir aşk hikayesi anlatmasına rağmen aşk romanı kavramına vurgu yapmadığını belirterek, “Kitaba özellikle aşk romanı demedim. Aşk kelimesi çok kirletildi” dedi.
Livaneli, “Serenad”da, İstanbul Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünde görevli 36 yaşındaki Maya Duran ile üniversitenin davetlisi olarak Türkiye’ye gelen 87 yaşındaki Alman asıllı Amerikalı profesör Maximillian Wagner arasında geçen olayları anlatıyor. 60 yıllık aşkının izini sürmek için profesörün İstanbul’a gelmesi, hem kendi hem de Maya’nın aile sırlarını ortaya çıkarmakla kalmıyor, 2. Dünya Savaşı’ndaki Yahudi soykırımı, Ermeni ve Kürt sorununun yanı sıra Struma ve Mavi Alay facialarında hayatını kaybedenlerin hikayelerini de gözler önüne seriyor.
Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi’nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran’ın (36) ABD’den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner’i (87) karşılamasıyla başlar.
1930′lu yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile’ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.
Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.
Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad’da Zülfü Livaneli‘nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz dengesi.
-------------------
Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.
1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.
Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.
Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livaneli'nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.
Yorumlar
Anladığım kadarıyla Zülfü Livaneli on parmağında on marifet olan insanlardan biri. Şarkıcı, yönetmen, siyasetçi, yazar… Kitabın konusunun ilgimi çekmesi almama sebep oldu. Her ne kadar “mutluluk” isimli kitabını okumayı düşünsem de filmini izlediğimden bir türlü alasım gelmiyor.
Romanın kahramanı Maya isimli orta yaşlı, dul bir kadın. İstanbul Üniversitesinde memur olarak çalışan Maya’ya Amerikadan gelecek ünlü bir profesörü karşılama ve İstanbul’da konuk etme görevi verilir. Bunun nedenlerinden biri Maya’nın İngilizcesinin iyi olması. Bir yandan asosyal ve pısırık yetişen oğluyla ilgilenmek isteyen Maya, kendini bir anda ajanların arasında bulur. Türk, Amerikan ve İngiliz istihbaratçıları Maya’yı sıkıştırmaya çalışır. Bunun nedeni Amerika’dan gelen profesörün ajan olduğu düşünülmektedir.
İstihbaratçıların aksine Maya, profesörü ilk gördüğünden beri fiziğine; tanıdıktan sonra da karakterine hayran olur. Bu arkadaşlık, yaşlı profesörün gençliğinde evlendiği Nadya’yla -daha sonra öldürülecek- aşk hikayesine kadar uzanacak. “serenad” ismi de profesörün Nadya’ya olan aşkından geliyor. Adam o kadar seviyor ki Nadya için kemanla bir beste yapıyor. Serenad für Nadya…
Alman asıllı Amerikalı olan profesörün, nazi Almanyası zamanında, yahudi olan eşinin yaşadıkları ve sonunda İstanbul semalarında diğer yahudilerle beraber geminin içerisinde nasıl öldürüldüğü anlatılıyor.
0 Comments:
Post a Comment
Subscribe to Post Comments [Atom]
<< Home